black and brown leather padded tub sofa

Alaca Heyheyler

Bize Ait Bir Oda: İlk Buluşma

Alaca Heyheyler’in yolculuğu, 2015’te Arzu Yayıntaş ve Güneş Terkol’un kadın sanatçılarla annelik, doğurganlık ve kadın olma üzerine atölye buluşmaları düzenlemesiyle başladı. Atölyeler için anne olan ve olmayan, bu konuya dair düşünmek isteyen sanatçılara çağrıda bulunduk. Birkaç atölye düzenledik ve bu süre.te Sevil Tunaboylu da grubumuza katıldı. İlk sergimiz olan “Bize Ait Bir Oda”yı ise 2017’de gerçekleştirdik.

Bu atölyelerde sanatsal üretim yapılsa da asıl ihtiyacın konuşmak olduğunu fark ettik çünkü saatlerce konuşmuş olmamıza rağmen hâlâ anlatacak çok şeyimiz vardı. Bu süre. kadınların söylemek istediği çok şeyi olduğunu ama bunları konuşmak için alan bulamadıklarını keşfetmemizi sağladı. O dönemde annelik ve doğurganlık üzerine işler vardı ancak bunlar arka planda kalıyordu. Güneş, Sevil ve Arzu olarak bir araya gelip -o dönemde kolektifimizin bir ismi yoktu- atölyelerden aldığımız notlar üzerinden yedi soru çıkardık. Bu sorular, kadınların kendi doğumundan, ilk regle, hamilelik, kürtaj, düşük, biyolojik saat ve menopoz başlıkları altında farklı kadınlık döngülerini kapsıyordu. 150’ye yakın kadın, bu yedi soruya cevap verdi. Doğurganlık ve dişil döngüler ekseninde kadın bedeni, ruhu, kariyeri, ilişkileri, hayalleri nasıl etkileniyor ve dönüşüyor, kadınların dilinden dinleyelim istedik. Böylece, bu konularla ilgili daha önce hiç konuşulmamış şeylerin gündeme gelmesini sağladık. Başka kadınların da regl, PMS, menopoz, doğum, kürtaj, düşük ve biyolojik saat gibi konular başlığında aynı baskılardan, ön yargılardan, zorluklardan geçtiğini, aynı engellere tosladığını görünce bunun kişisel bir şey olmadığını, bizden değil toplumsal bir eşitsizlikten ve baskıdan kaynaklandığını daha iyi g.rdük. Bu da sürekli bir yetersizlik hissi ile yaşamamıza neden olan, haklarımızı, arzularımızı ve hatta benliğimizi yok sayan kontrolcü toksik kültüre karşı kolektif bir duruş ile mücadele etmemiz gerektiğini gösterdi.

Alaca Heyheylerin ilk kitabının kapak fotoğrafı

Soruların bu kadar yoğun ilgi görmesi üzerine, bu cevapları bir kitaba dönüştürmeye karar verdik ve ortaya Alaca Heyheyler’in ilk kitabı çıktı. Ardından, bu kitabın okunması ve görselleşmesi için bir sergi yapalım dedik. Sergi için Cihangir’de Ark Kültür Galerisi’ni ayarladık. Sergi mekânı oldukça büyüktü; bu yüzden bu konular üzerine çalışan diğer sanatçıları da davet ettik. İlk sergimiz, bu şekilde kendi kendine doğal akışında ortaya çıktı ve kadın sanatçılara alan açan, onları üretime davet eden bir etkileşim alanına dönüştü. Bu da, sergiye “Bize Ait Bir Oda” ismini koymamızda ilham oldu.

"Bize Ait Bir Oda” sergisinde, kadınlık döngülerini ve annelik deneyimlerini kadın bakış açısıyla ele aldık. Bu sergi, kadınların yaşadığı toplumsal baskılara ve kısıtlamalara karşı sanatsal bir başkaldırıydı. Kadın olmanın yalnızca biyolojik ve sosyal anlamlarını değil, aynı zamanda toplumsal beklentilere karşı bir başkaldırı olarak da var olmanın önemini vurgulamak istedik. Amacımız anneliği, kadınların sadece biyolojik bir sorumluluğu olarak değil, bir kimlik meselesi olarak ele almak, aynı zamanda hepimizin yaşadığı zorlukları görünür kılmaktı. Kendi doğurganlık döngülerimiz üzerinden verdiğimiz tepkiler, derin korkularımızı, arzularımızı ve yaşadığımız çelişkileri ortaya koyuyordu. “Bize Ait Bir Oda” sergisi ile kadınların yaşadığı kısıtlamaları, dışlanmışlıkları ve özgürlüğü yeniden tanımlamaya çalıştık. Sergide Alaca Heyheyler kitabı için giriş katında yer alan bir odada “Ay Çadırı” adını verdiğimiz, kadınlığın döngüleri üzerine hayalleri, fikirleri ve eleştirileri dile getiren, bunlar üzerine beraber düşünmeye çağıran büyük bir mekânsal yerleştirme tasarladık. Kitapta yer alan yedi başlıkta, yedi soru vardı ve kadınlardan her bir sorunun onlara çağrıştırdığı bir rengi seçmelerini istemiştik. Bu renklerden yola çıkarak, “Ay Çadırı” yerleştirmesini de yedi renkten oluşturduk. Odanın içerisinde bir çadır formu oluşturan kumaşlar, tavanda bir Ay resminde birleşiyordu. Ay döngüsüne odaklanan bu çadırda, kadınların cevaplarından ilham alarak ürettiğimiz resim, heykel, obje, fotoğraf ve video gibi farklı medyumlardan işler sergilendi. “Ay Çadırı”nı minderler yerleştirerek, izleyicilerin Alaca Heyheyler kitabını okuyabilecekleri, atölyelere ve konuşmalara katılabilecekleri, vakit geçirebilecekleri rahat bir buluşma alanına dönüştürdük. “Gecikmiş Bir Kucaklaşma” adını verdiğimiz ilk regl buluşmalarından biri burada gerçekleşti. Kadınların ilk regl deneyimlerini anlattıkları, kırmızı yiyecek ve içeceklerle geç de olsa bu kadınlık dönüşümlerini kutladıkları performatif buluşma, bize ikinci kitabın yolunu açan güçlü bir etkinliğe dönüştü.

“Bize Ait Bir Oda” sergisinde “Ay Çadırı” yerleştirmesi

Üç kattan oluşan sergi mekânında, 22 sanatçının dişil d.ngülere ve anneliğe odaklanan işleri yer alıyordu. “Bize Ait Bir Oda”, g.nüllülükle ve kolektif bir yaklaşımla gerçekleşmiş, radikal bir duruş sergileyen bir sergiydi. 2017’de doğurganlık, regl, annelik, menopoz gibi dişil d.ngülere dair meseleler, çağdaş sanat dünyasında çok da görünür değildi. Şimdi durum çok farklı: Uluslararası sergilerde kadın meseleleri ve feminist işler oldukça popüler hâle geldi. O yıllarda bu meselelere odaklanan işler elenir, sıkıcı bulunur ya da ancak feminist sergilerde kendine yer bulabilirdi. 22 sanatçının bir araya gelip yalnızca bu konular üzerine bir sergi yapması, bu değişimi başlatan adımlardan biri oldu. Son İstanbul Bienali’nde anneliğe odaklanan araştırmaların ve çalışmalarınların yer alması bu anlamda sevindirici; kolektif bir mücadelenin ve bilinçlenmenin değişim getirebildiğini gösteriyor. Ayrıca sergi, kadınların bedenleri, biyolojik saatleri ve toplumsal rollerle olan ilişkilerini derinlemesine incelemek için bir fırsat sundu.

“Bize Ait Bir Oda” sergisi genel fotoğraf /Solda: Sezgi Abalı

Bu sergi, bir yolculuğun, bir arayışın parçasıydı. Her kadının hikâyesi farklı olsa da hepsi benzer acıları, sevinçleri ve zorlukları paylaşıyor. “Bize Ait Bir Oda” sergisi, sanatta yer bulamayan, yastık altına gizlenmiş hikâyelerin zamanla açığa çıkışıydı. Anneliğin bir kadının hayatında yarattığı d.nüşümü ve buna eşlik eden toplumsal baskıyı, kadınlık deneyimlerini ve sanatsal üretimi harmanlayarak anlatmak, belki de tüm bu eşitsizliklere karşı bir cevaptı.

“Bize Ait Bir Oda” sergisi genel fotoğraf

Sağda: Sevil Tunaboylu / Ortada: Arzu Yayıntaş, Bize Ait Posterler Projesi

Arzu Yayıntaş, Annenin Takım Çantası

Kadınlar Atlası:

Bir Kolektif Hafıza ve Direniş Alanı

“Bize Ait Bir Oda” kadınların deneyimlerini duyurmak ve bu sesleri yükseltmek ihtiyacı ile ortaya çıkmıştı. Alaca Heyheyler yolculuğumuzda, daha fazla kadının kendine bir oda bulabilmesi ve hikâyesini anlatabilmesi için bir kapı aralamayı önemsiyorduk. Sergi mekânlarını bir hafıza ve dayanışma alanına dönüştürmek, kadınların deneyimlerini kayıt altına alıp kamusal alana taşımak, kişisel hikâyelerin politik bir dönüşüm yaratma gücünü deneyimlemek bizler için oldukça besleyici ve güçlendirici bir deneyimdi. Bu hissin verdiği motivasyon ile uzun bir aradan sonra ikinci kitabımız için çalışmaya başladık.

İlk sergimizi, hazırladığımız kitabı izleyicilerle buluşturmak amacıyla gerçekleştirmiştik; ikinci sergimizi ise yeni kitabımızı yaratmak için düzenledik. Bu süreçte, Bursa veİstanbul’da kadınlarla bir yıl boyunca atölyeler yaparak, “Gecikmiş Bir Kucaklaşma” adlı performatif buluşmaları düzenledik. Kırmızı yiyecek ve içeceklerle kadınları, ilk regl deneyimlerini anlatmaya ve kutlamaya davet ettiğimiz bu buluşmalar, kadınlık deneyimine dair pek çok konuya odaklandı. Katılımcılardan hangi konuların daha derinlemesine ele alınmasını istediklerini öğrendik. Bu atölyeler, kadınların deneyimlerinden yola çıkarak yedi ana başlık altında sorular oluşturulmasını sağladı: Kız Çocukluğu, Ergenlik, Cinsellik, Beden Zihin ve Ruh Bütünlüğü, Duygusal İlişkiler ve Bağlar, Kız Kardeşlik, Evde, İşte, Sokakta Kız Başına. Her başlık altında yer alan sorularla, kadınlar çevrimiçi detaylı bir ankete katılmaya davet edildi.

“Kadınlar Atlası” sergisi, kadınların hayatlarındaki dönüşüm anlarını kayıt altına alarak kolektif bir hafızaya dönüştürdü. Regl, menopoz, doğum, kürtaj gibi konular, kadınların ortak karşılaştığı ön yargı ve engelleri gözler .nüne serdi. İlk kitabımız, bu deneyimleri kolektif hafızaya dönüştürerek, daha fazla kadının kendi hikâyesini paylaşabilmesi için bir alan açıyordu. “Kadınlar Atlası” sergisi ise sadece bu tür deneyimleri sergilemekle kalmıyor, aynı zamanda onların günlük yaşamımızın ayrılmaz bir parçası olduğunu da hatırlatıyordu. Alaca Heyheyler bizler için bir düşünce üretim yeri gibi. Sesli düşünüp, hayal kurabileceğimiz güvenli ve anlayışlı bir arkadaşlık, bir aradalık. Her birimizin farklı hayatları, üretimleri ve bakış açıları var. Biz, kadınlık kodlarını olduğu gibi kabul etmek yerine, bu kodları sorgulayıp, inceleyip, yeniden şekillendirmeyi tercih ediyoruz. İlk kitapta bu yaklaşımlarımızı doğurganlık üzerinden dile getirmiştik, ancak zamanla kadına daha bütüncül bir bakışla bakmak istedik ve “Kadınlar Atlası” ortaya çıktı. Sergide kimsenin eserinin altında isim bulunmuyor, .ünkü kolektif duruşumuzu vurgulamaya odaklandık. “Kadınlar Atlası” sergisini asıl oluşturan şey, kadınların söyledikleri sözlerdi. Bizim eserlerimiz, bu sözlerin daha net anlaşılabilmesi için gerekli noktalama işaretleri gibiydi. Yazının ve sanatın alternatif bir şekilde birleştiği sergide, görsel üretimlerimiz, kadınların sözleriyle bütünleşerek, “Kadınlar Atlası” sergisini kendi kendine tamamlanan mekânsal bir yerleştirmeye dönüştürdü.

Sorduğumuz sorular basit değildi. Cevaplayamayanlar olduğu gibi, canını acıtsa da derinlemesine yanıtlayanlar da oldu. Bizim amacımız, kadınların kitabı okuduklarında, yalnız olmadıklarını ve kadın dayanışmasını hissetmeleri. Yeni fikirlere gebe ve davetkâr bir kurguda hem kolektif dayanışmayı hem de bireysel olan politiktir söylemini öne çıkarmayı hedefleyen sergi, izleyicilerini anonim cevapların içinde gezinmeye davet ederken, soruları cevaplayarak kitabın bir parçası olmaya da çağırdı.

Sergi, yaşayan bir organizma gibi, izleyiciyi yazılmakta olan bir kitabın içine davet ediyordu. Açık çağrı ile kadınları atölye yapmaya davet ettik ve bu atölyelerden çıkan çalışmalar sergiye eklendi. Atölyelerde yeni tanıştığımız kadınlarla aynı masaya oturup, bir konu etrafında konuşmak, açılmak ve tartışmak öğreticiydi; bir bayram günü tüm sevdiklerimizle yemekte olmak gibi, çok sesli ve neşeliydi.

Serginin bir köşesini şeffaf tüllerle ayırarak bir sanatçı atölyesine dönüştürmemiz bize, izleyici, sanatçı ve sanat kurumu arasındaki ilişkiyi sorgulayan bir deneyim sundu. Bu da serginin görünürlük ve sınırlar üzerine bir deneysel performans hâline gelmesini sağladı. Kadınların sözleriyle eserlerin iç içe geçtiği bu yapılar, sergiyi anonimleştirip kadınlara ait bir deneyime dönüştürdü. Alaca Heyheyler olarak, tüm kadınlarla bağ kurarak bu sergiyi hepimize ait bir odaya dönüştürdük.

Sevil’in arşivsel otoportresi, çocukluktan gençliğe uzanan anıları, hayalleri ve korkuları, hepimizin geçmişinden izler taşıyordu. Güneş’in şeffaf tüllerindeki kadın hikâyeleri, zor deneyimlerin ardından hafiflemeyi ve hayal kurmayı hatırlatıyordu. Bu işlerin yanında duran yazılardan biri, “Bazen içimden annem çıkıyor” ifadesi, izleyiciyi kadının nesilden nesle aktardığı duygulara dair derin bir sorgulamaya davet ediyordu. “Ağzınla kuş tutsan bile, tüm avantajlar önce erkek çalışandan yana” sözünün altındaki Arzu’nun mutfak malzemeleriyle kurguladığı yerleştirme, kadınların işte, evde ve sanat dünyasında karşılaştıkları eşitsizlikleri ortaya koyan bir utanç duvarı gibi, güç sahiplerini ve bu eşitsizlikten çıkar sağlayanları sorgulamaya davet ediyordu.

Sergilerimizi kurarken feminist yöntemlere özen gösteriyoruz. Kolektif hareket ediyoruz ama her birimizin farklılıklarını ve özgünlüğünü korumaya çalışıyoruz. Çalışmalarımızda da bu anlayışla, gören, duyan ve alan açan bir iletişim kuruyoruz. Alaca Heyheyler olarak, kadınlığımız ve sanat üretimimiz birlikte dönüşüyor; ve bu da en keyifli ve özgürleştirici süreçlerimizden biri.

Kadın sanatçılar olarak, projelerimiz, sergilerimiz ve cinsiyet eşitsizliğini sorgulayan müdahalelerimizle, eril sanat tarihini değiştiriyoruz. Çağdaş sanat dünyasında, feminist hareketin sunduğu kolektif dünya ve dayanışma, biz sanatçılar için büyük bir fırsat. Dayanışmacı ve güvenli bir alanda söz söylemek, her yaratıcı insan için özgürleştiricidir.

İzleyiciyi sergiye ilk girdiğinde, Kız Çocukluğu duvarında bizim annelerimizle olan çocukluk fotoğrafımız ile karşılaştırarak farklı bir sergiye girdiğinin ve anlatılanın hepimizin kişisel hikâyesi olduğunun mesajını verdik. Bu vesile ile siz okuyuculara da aynı şeyi söylemiş olalım. Kitabın kadınların cevaplarından oluşan ikinci bölümünde hem çok öznel hem de size dair paylaşımlar bulacaksınız. Şaşırmayın. İyi okumalar. Alaca Heyheyler, kadınların seslerini duyurmak ve bu seslerin yankısını çoğaltmak için var olmaya devam ediyor...

Alaca Heyheyler

Sergi Fotoğrafları
Kadınlar Atlası Kitabı